Çankırı Emir Karatekin Derneği, Karatekin Üniversitesi’ni ziyaret etti.
Haberler.Com
emir
Gazeteciler Cem Emir i Unutmadı
Van depreminde hayatını kaybeden gazeteci Cem Emir, meslektaşları tarafından mezarı başında anıldı.
Haberler.Com
Dha Muhabiri Cem Emir, Mezarı Başında Anıldı
Van’da 9 Kasım 2011 günü meydana gelen Richter Ölçeği’ne göre 5.6 büyüklüğündeki ikinci depremde çöken Bayram Oteli’nde hayatını kaybeden DHA muhabiri Cem Emir, Tunceli’deki mezarının başında anıldı.
Haberler.Com
Emir Şaşmaz son yolculuğuna uğurlandı
Ukrayna’da öldürülen iş adamı ve prodüktör Emir Şaşmaz’ın cenazesi toprağa verildi.
Mynet Son Dakika
Emir Şaşmaz katilin kız arkadaşına…
Erol Köse, Beyaz TV’deki bir programına telefonla canlı yayına bağlandı. Köse şaşırtıcı açıklamalarda bulundu
Mynet Son Dakika
Emir Kalkan öldü, şimdi ‘çiçekler’e kim su verecek?
Kanatsız Kuşlar Şehri, Gül Âyinleri, Hoşçakal Şehir, Bu Taraf Anadolu, Afşar Ağıtları, Kayseri Şairleri gibi kitapların yazarı Emir Kalkan geçtiğimiz perşembe günü hayatını kaybetti. Eserlerinde ömrünün önemli bir kısmını geçirdiği Kayseri’yi, memleketinin insanlarını ve aşkı anlatan Kalkan’ı, arkadaşı Ahmet Turan Alkan’ın yazısıyla uğurluyoruz.
Bir köy öğretmeni… Karlar eriyip yollar açıldığında maaşını almak için üç ayda ilçeye inebilen; maaşının çoğunu defter, kalem, tebeşir, çocuklara ilâç, ayakkabı, çanta için harcayıp dolu kucağıyla yeniden heyecanla köyüne koşan bir öğretmen.
İşte bu öğretmeni âmirleri nihayet tam otuz sene onu ödüllendirmiş olmak için dağ köylerinden indirip bir ilçeye tayin ediyorlar. O devirler, köylülerin kasabalıların çocuklarını okutmak yerine “Davar gütsün, tarlada-tapanda işe yarasın, harmana yardımı dokunsun, hiç değilse bir işin ucundan tutsun” diye okuldan uzak tuttuğu zamanlar.
Bizim öğretmen okulda yarıdan ziyadesi boş derslikleri görünce, sokaklarda öğrenci aramaya koyuluyor; rica, minnet, tehdit, ikna; aklına gelen, gücünün yettiği ne kadar bildiği yol varsa harekete geçirip mektebi şenlendiriyor. Olan yine mütevazı maaşına oluyor tabii; önlük, çanta, kitap, ayakkabı, kimin ne ihtiyacı varsa öğrencilerine selsebil ediyor maaşını, gençliğini, emeğini, ömrünü…
Derslikler derseniz yine virâneden biraz hâllice ama yine de duvarlara sakız gibi beyaz badana çekiyorlar. Tabanlar tahta ama tertemiz. Sıra yok diye dert etmiyorlar; yere oturup öyle yapıyorlar dersi. Velâkin, ilçeye tayin olunduktan sonra bizim öğretmende yeni merak uyanıyor. Hayret! Eskiden pek aldırış etmezdi ama ilçeye ineliberi evden konserve tenekelerine tutturulmuş fideler, saksılar getirmekte… Önceleri pencere kenarına dizerdi, şimdilerde pencerelerde yer kalmayınca sağa sola zemine de çiçek saksısı koymaya başladı!..
Çiçek bu, bakım ister. Elinde uydurma bir ibrik sık sık suluyor çiçekleri. Öyle suluyor ki, -dikkatsiz midir, yaşlanmış mıdır bilinmez?- kaplardan taşan sular pencere kenarlarına, taban tahtalarına yayılıyor, ortalık neredeyse göle dönüyor.
Bir, üç, beş, fakat işin tadı kaçıyor; şikâyet, tutanak, ihtar, müfettiş. Valiye gidiyor iş, tekdir, üstüne maaş kesintisi, hiç aldırmıyor bizim öğretmen. Deli gibi çiçek suluyor her gün, dershane değil sanki limonluk âdeta. Aldırmıyor, “Hoca, nedir derdin; nedir bu çiçek takıntısı” diye soranlara kısaca,
-Seviyorum çiçekleri, deyip geçiyor.
Vakti gelince “Tamamdır” deyip emekliye ayrılıyor öğretmenimiz. Pılı-pırtısı toplayıp memleketine dönüyor fakat ellisinden sonra âniden depreşen bu çiçek merakı, eskiye göre sanki biraz yatışmış gibidir!
Bir gün eşi diyor ki öğretmene, “Sen eskiden deli gibi çiçek yetiştirir, sabah-akşam sulardın; ne oldu, neydi o meselenin aslı?”
Anlatıyor. “Öğrencilerim kalabalıktı, sınıfta yeterince sıramız yoktu. Yazma dersinde yere diz çöküp oturur evden getirdikleri fasulye taneleriyle yazmayı öğrenirlerdi. Bir çocuğum vardı, on yaşında bir kız çocuğu; Arefe. Çelimsiz, hasta bir çocuk. Arefe’nin, ondan başka kimsenin bilmesini istemediğim ama tedavi edilmesi gereken bir derdi vardı. Yavrucak nerdeyse her gün ikinci derslerde altına kaçırırdı. Arkadaşları bir fark etseler, bu mâsum kusurunu ömür boyu başına kakıp alay edecekler, belki bu yüzden Arefe okulu bile terk edecekti. Çok üzülüyordum…
Sonunda kendimce bir çâre buldum. O uğursuz saatin yaklaştığını hissettiğimde hemen çiçek sulama ibriğini kapıp sınıftaki çiçekleri sulamaya başlıyor, hatta bu arada işi biraz abartarak zemine de su döküyordum ki yavrucağın kusuru ıslanan zeminde kaybolup gitsin, kimseler fark etmesin.”
***
Yukarda anlattığım hikâyeyi ben yazabilmiş olmayı isterdim. Yazarının adı Emir Kalkan. Kayserili. Bu adamın hikâyeciliğine imreniyorum, hatta kıskanıyorum desem daha doğru. Birbirinden güzel 8 eseri yayınlandı bugüne kadar: Kanatsız Kuşlar Şehri, Gül Âyinleri; sonra Hoşçakal Şehir… Ardından, Bu Taraf Anadolu, sonra Afşar Ağıtları, Kayseri Şairleri, 20. Yüzyıl Türk Halk Şairleri Antolojisi. Kayıp Yüzler, onun beşinci hikâye kitabı. Hikâyeyi o kitaptan “çaldım”, hikâyenin adı “Çiçekler”.
***
Yukarıda, yakın dostu Dursun Berkok’un çektiği son fotoğraflarından birini gördüğünüz ve bir hikâyesini size özetlediğim yazar Emir Kalkan, geçtiğimiz perşembe günü memleketi Kayseri’de Hakk’ın rahmetine kavuştu. Mekânı cennet olsun. Memleketin yüzakı evlatlarından biriydi. Er kişiydi. Şâhidim.
Yargı emir komutayla hareket eder hale geldi
Suriye’ye silah taşıdıkları iddia edilen MİT TIR’larını durdurdukları için HSYK başmüfettişinin talebiyle Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanan 4 savcı hakkındaki karara, hukukçular sert tepki gösterdi.
HSYK’nın emir-komuta ile hareket ettiğini belirten hukukçular, artık hiçbir hakimin hükümet aleyhine karar veremeyeceğini belirtti. Hukukçuların tutuklama kararı hakkındaki görüşleri şu şekilde:
25 yıllık ceza hakimiyim, somut delil görmüyorum
Eski ceza hakimi ve Yargıtay Savcısı Beyazıt Boran: Savcı ve hakimlerin azli konusu Anayasa’da teminat altına alınmıştır. Hakim ya da savcılara en az 3 gün savunma süresi verilmesi gerekir. O savcı ya da hakim savunma yapmadıkça ifadesi bile alınamaz. Ancak savcı ve hakimin suçüstü yakalanması bunun dışındadır. Bu 4 savcının tutuklanma talebinin suçüstü yakalanma haliyle ilgili olmadığı açık olarak ortada. Aylar önce olmuş bir olaydan dolayı, suçüstü olmayan bir durumdan dolayı haklarında savunma alınmadan tutuklamaya sevk edildikleri ortada. Dolayısıyla savunma hakkı kesin verilmesi gerekir. Adana’daki MİT TIR’larının savcılar tarafından aranması ile hükümeti devirme suçlamasının suç unsurlarının nasıl oluştuğunun somut delillerle ortaya konulması gerekir. Ama bu ortaya konulamıyor, açıklanamıyor. 25 yıllık ceza hakimliği, Yargıtay savcılığı yapmış biri olarak o konuda somut delil göremiyorum. Bundan sonra hakim ve savcıların karar verirken nasıl adil ve tarafsız olacağını, egemen gücün aleyhine nasıl karar vereceğini ben bilemiyorum. Hukuk adına son derece üzgünüm.
Bu dönemde görevde olmadığım için şükrediyorum
Emekli Cumhuriyet Savcısı Mete Göktürk: Baştan sona kadar büyük bir hukuksuzluk yaşanıyor. HSYK savcı ve hakimleri direkt mahkemeye veremez, bunun bir prosedürü var. Hazırlık soruşturması sırasında ise tutuklamak ancak ağır cezalık suç hallerinde mümkün. Bunun dışındaki bir durumda, böyle bir tehdit ve baskı altında hiçbir hakim ya da savcı yargı görevini yerine getiremez. Bu bakımdan eğer ortada bir suç bile olsa, ağır cezalık suç haricinde, üstünden bir yıl geçmiş, tutuklamanın hiçbir fonksiyonu kalmamış. Ne kaçma şüphesi, ne delillerin karartılması ihtimali yok. HSYK başmüfettişinin tutuklama talebinde bulunması ve savcıların tutuklanması Türkiye’de yargının ne kadar zavallı bir hale geldiğinin göstergesidir. Türkiye’de yargı eskiye göre çok geri bir konuma düşürüldü. İyi ki bu dönemde görevde değiliz diye şükrediyorum. HSYK’nın yetkileri belli, ama maalesef emirle komutla yürütülen bir süreç var, yazıklar olsun diyorum, ne diyeyim.
Tutuklamalar hâkim ve savcılara gözdağı
Avukat Celal Ülgen: Bu bir taraftan siyasi iktidarın emrini yerine getirmeyecek hâkim ve savcılar için gözdağı niteliğinde, diğer taraftan yargı içerisine doğrudan doğruya el atmadır. Normal bir yargıda, HSYK müfettişinin böyle çok çabuk bir talebiyle ne savcılar tutuklanır ne de yargıçlar. Siyasi iktidarın gözü hiçbir şey görmüyor, yalnızca iki şeye odaklanmış durumda: ‘Eskiden bu yana beni sorgulayan, bana karşı takip yapan ve benden kuşku duyan hâkim savcıları nasıl devre dışı bırakırım?’ demekte. Diğer taraftan da ‘Giderek eriyen oyları nasıl toparlarım?’ peşindeler. Bir yandan mitinglerde Kur’an gösterisi yapmaya çalışıyorlar, diğer yandan kendilerini koruma inisiyatifiyle hâkim ve savcıları tutukluyorlar. Özellikle yurtdışında çok absürt görünecek olaylar bunlar. Yargı sistemi giderek kan kaybediyor. Kaybediyor diyorum ama bence kaybedecek hiçbir şeyi kalmadı artık. Bundan sonra siyasi iktidara dokunacak, onun aleyhine karar verecek bir hâkim ve savcı tanımıyorum.
Erdoğan İçin Gönderilen Emir Gereği Yazı, Şimdi …
Tekirdağ’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dünkü toplu açılış töreni öncesi tüm resmi kurumlara gönderilen yazıyla ilgili Milli Eğitim Müdürü Halis İşler yazılı açıklama yaptı.
Haberler.Com
Kazada Ölen Minik Emir, Toprağa Verildi
Burdur’da vatani görevini yapan bir askerin yemin töreni için İzmir’den gelenleri taşıyan minibüs ile karşı yönden gelen hafif ticari aracın çarpıştığı kazada ölen 3 yaşındaki Emir Tavaş, Tire’de gözyaşları arasında toprağa verildi.
Haberler.Com
“Başka Ülkelerde Medya Bu Kadar Emir ve Baskı Altına …
TGC başkanlarından Hıfzı Topuz, günümüzde medya patronlarının aynı zamanda holding patronu olduklarını ve bundan dolayı iktidarın her istediğini yaptıklarını söyledi.
Haberler.Com